BELÇİKA - BELGIQUE BELÇİKA - BELGIQUE: octobre 2006

BELÇİKA - BELGIQUE

Yaşama dair

lundi, octobre 30, 2006

Belçikalı Bakan´dan sıcak mesajlar


Belçikalı Bakan´dan sıcak mesajlarDe Gucht, Dışişleri Bakanı Gül ile biraraya gelecek De Gucht´un Ankara ziyareti iki gün sürecek Bugün Ankara´ya gelmesi beklenen Belçika Dışişleri Bakanı Karel De Gucht, Hürriyet´e yazdığı makalede, Türkiye´nin Avrupa Birliği içindeki rolünü ve Avrupa´daki kültürel entegrasyonu değerlendirdi. Belçikalı Bakan, ´´laik Türkiye, AB idealine uygundur´´ diye yazdı.De Gucht makalesinde "Türkiye Cumhuriyeti´nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk´ün koyduğu laiklik ilkesi, bütün vatandaşların dini inançlarına veya dini inançları olmayanlara saygı duyar. Bu, Avrupa projesinin altını çizen ideallerle örtüşmektedir" ifadelerini kullandı. Belçikalı Bakan, makalesinde sık sık Atatürk´e atıf yaptı. De Gucht, "bireysel özgürlük, farklı fikirlerin ifade edilmesine izin vermek demektir. 1994´te Voltaire´in Cenevre´deki 300´üncü doğum yıldönümü kutlamaları sırasında oyunlarından biri korkudan programdan çıkarılsaydı, sizce Mustafa Kemal Atatürk ne düşünürdü? 2006´da Berlin´de, Mozart´ın bir operasının korkudan iptal edilmesi karşısında ne düşünürdü?" diye sordu. De Gucht iki günlük ziyaret için Ankara´da Belçika Dışişleri Bakanı Karel De Gucht, iki günlük resmi ziyaret için bugün Ankara´ya geliyor. De Gucht, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile biraraya gelecek. İki lider görüşmelerinin ardından ortak bir basın toplantısı düzenleyecek

mercredi, octobre 25, 2006

sp.a başkanı PS´in geleceğiden umutsuz


sp.a başkanı PS´in geleceğiden umutsuz
Flaman sosyalist partisi başkanı Johan Vande Lanotte kardeş parti PS´in geleceğinden umutlu değil. Bu Çarşamba De Morgen gazetesine verdiği söyleşide şöyle diyor : "Korkarım ki bu (davalar) bir kaç yıl sürecek. Flamanya´da da 90´lı yılların ikinci yarısında yerel anlamda bu tür olaylar yaşandı. Yeni siyaset kültürü sayesinde kurtulduk. Valonya´da da bu kültürün gelişeceğini sanıyorum." Sp.a başkanına göre, PS´in bu davaları (mali skandallar) partinin çok güçlü olmasından veya mutlak çoğunluklu iktidarlarda olmasından kaynaklanmıyor. Başkana göre : Bazı kimseler Flamanya´da sahtekarlık addedilen birşeyi Valonya´da kabule şayan görüyor. Bunun adını da iyi müzakere koymuşlar. İktidarda rüşvete ve daha başka uygulamalara karşı çıkabilecek insanlar olması gerekir. PS Valonya´da gününü gün eden kimseleri iktidara taşımış galiba. Bu tür kimseler, tabir caizse, üç şişe şaraba satın alınabilir." Johan Vande Lanotte´a göre, PS Başkanı Elio Di Rupo sapla samanı birbirinden ayırmak zorunda, "fakat herkes herkesi korursa işi epeyce zor".

jeudi, octobre 19, 2006

DEMOKRASİ SEÇİMLER DEMOKRATLIK

DEMOKRASİ SEÇİMLER DEMOKRATLIK

Yerel seçimlerin arkasından yapılan yerel televizyon programında "yabancılar demokrasiyi kurtardı"diyor bir sosyolog.
Bu bir onurdur yabancılar için. Gelip yaşamına katıldığımız, yaşamına karışıp gittiğimiz ülkenin demokrasisini kurtarmak çok onurlu bir tavır.
Demek ki buradaki yaşam bizi ilgilendiriyor. Buradaki sosyal ve siyasal yaşama katılıyoruz; her altı yılda bir de olsa oy veriyoruz ve demokrasiyi kurtarıyoruz. Bu ülkede var olan demokratik ortamın korunmasının, bizlere yaşam alanı sağladığının farkındayız. Verdiğimiz oylarla, aşırı sağ parti (vlaams belang) nin sıçrama yapması engellendi.
Aşırı sağ; bütün dünyada olduğu gibi burada da düşmanlıklar üzerine politika yaparak ve insanları korkutarak iktidar yolu arıyor. Bizler de (yerlisi olmayan halk) şunun çok iyi farkındayız ki; aşırı sağın iktidarı, demokratik yaşam alanını daraltma faaliyetine, bizlerden başlayacaktır. Bu farkındalık bizleri demokratik partilere oy vermeye itti.
Demokratik ortamın korunması için, demokratik partilere oy veren bizler(yabancılar) yani "demokrasi kurtarıcıları", demokrasi nedir ne değildir? Demokrasi denince ne algılıyoruz, demokrasi ile demokrat olmak arasındaki ayrılıklar ve aynılıkları ne kadar algılayabiliyoruz? Bu sorular üzerine düşünmemiz gerekiyor.
Demokrasiden anladığımız sadece onu kullanmak mı yoksa onunla yasayıp onu geliştirmek mi?
Demokrat olmak için sadece demokrasiyi savunan partilere oy vermek yetiyor mu? Yetmiyorsa, demokratlık bir yaşam biçimiyse eğer o zaman yaşamımızın her alanında demokrat olabilmek için çaba harcamak gerekir.
Çıkarlarımız için demokrasiyi (demokratik ortamı) kullanmak ama demokrat olamamak demokrasiyi tüketici bir süreçtir. Aşırı sağın ve fundamantel dini hareketlerin yaptığı budur. Demokrasi, başkalarına da; başka düşünce ve anlayışlara da, başka grup ve insanlara, halklara ve topluluklara (liste uzatılıp gidilebilir) var olma hakkına saygıyı temelinde barındırır. Bu gün azınlık olan bir düşüncenin yok edilmesini değil çoğunluk olabilme hakkının tanınmasını temelinde barındırır.
Bu demokratik ortamın (kapitalist sistemde her ne kadar demokrasi ekonomik güç ile ölçülüyor olsa da) oluşumu sabahtan aksama olmuş bir şey değildir, insanlık ve toplumlar tarihinin uzun yüzyıllarda süren bir gelişimidir. İnsanlığın ekonomik –sosyal gelişmesinde bir aşamayı gösteren kapitalist sistem içinde, sosyal sınıfların kendi çıkarları çerçevesinde örgütlenmesi ve karşı çıkar gruplarıyla savaşları sonrasında oluşan bir denge ortamıdır demokrasi aslında. Tarafların birbirlerine tahammülüdür. Farklılığa yaşam hakkı tanımasıdır.
İşte bu tahammülü yaşam biçimine dönüştürebilmektir demokrat olmak. Farklılıklara tahammülü olmayan ama bu tahammül ortamını( demokratik ortamı) kullanarak iktidar ve güç elde etmeye çalışanlara karşı sistemin tek güvencesi demokrat insanların çoğalmasıdır.
Bizlerde "demokrasiyi kurtardığımıza"göre, demokrasinin güvencesi olduğumuza göre bizler birer "DEMOKRATIZ" !
Sadece burada değil, kendi ülkemizdeki ve dünyadaki farklı düşüncelere ve farklılıklara karşı tahammülümüz var." asmayıp da besleyecek miyiz" demiyoruz. Tam tersine bu türden tahammülsüzlük ve düşmanlık ibaresi taşıyan düşüncelerle savaşıyoruz. Çünkü bu düşünce biçiminin demokrasinin düşmanı olduğunu biliyoruz. Demokrasi, insanlığın yüzyıllarda süren bir savaşımının sonucunda elde ettiği kazanımıdır. Bu gelişime düşmanlığın, insanlığa düşmanlık olduğunun farkındayız ve de karşısındayız.
Mı acaba?
Demokrat değilsek demokrasinin kullanıcısı ve tüketicisi isek o tükendiğinde bizi bekleyen sona hazır olmalıyız. Çünkü o günler hiç kolay günler olmayacaktır. Almanya tarihinde Hitler dönemine bakın yeter.



Sadık Aygül
fb494753@skynet.be

jeudi, octobre 05, 2006

Belçika´daki aşırı sağcı partiden Yahudilere ´İslam´a karşı birlik´ çağrısı

Belçika´daki aşırı sağcı partiden Yahudilere ´İslam´a karşı birlik´ çağrısı
Belçika´nın aşırı sağcı partisi Vlaams Belang´in lideri Filip Dewinter, Yahudilerin "İslam´a karşı" savaşa katılmaları çağrısında bulundu.

İngiliz The Independent gazetesinin haberine göre Dewinter, Belçika´nın Antwerp kentinde yaşayan 20 bin kadar Yahudiyi "radikal İslam, köktendinci" gibi "düşmanlara" karşı "doğal ortak" olarak gördüğünü söyledi.

Irkçı Vlaams Belang partisinin bu haftasonu yapılacak yerel seçimlerde oyların üçte birini kazanmasını ve Antwerp´in en büyük partisi olarak çıkması bekleniyor. Dewinter, göçmenlere sınırlama getirilmesini, entegre olamayan göçmenlerin sınırdışı edilmesini ve Belçika´nın Flemence konuşan bölgesinin bağımsızlığını istiyor. Ülkenin kuzeyindeki etkili siyasi güçlerden biri olan Vlaams Belang, diğer partilerin ortak hareket etmesi ile muhalefette kalmıştı. Ancak bu pazar yapılacak seçimlerin ardından uzmanlar durumun değişebileceği yorumları yapıyor.

Vlaams Belang´in lideri Dewinter verdiği demeçlerde, "Yahudilerin yüzde 30-35´i bizi destekliyor. Bu resmi rakamlar. Yahudi cemaatinden ne kadar oy aldığımızı biliyoruz." dedi. Dewinter ayrıca ırkçı saldırıları cesaretlendirmediklerini savundu. Dewinter, seçimleri kazanmaları halinde özellikle Müslümanlara karşı daha sert bir göçmen rejimi getireceklerini ifade etti. Dewinter, "Bizim yaşamımızı kabul etmiyorlarsa, Batı demokrasinin değerlerini kabul etmiyorlarsa İslam´ı resmi din olarak görmek gereksiz." dedi.

Dewinter geçen sene Amerika´da yayınlanan Jewish Week gazetesine bir demeçte partisinin ırkçı olmaktan ziyade İslam korkusu olan bir parti olduğunu söylemişti. "Yahudiler neden sizin partinize oy vermeli" sorusuna cevaben, ırkçı olmalarından daha çok İslamofobi olmalarından dolayı kendilerinin tercih edilmeleri gerektiğini savunan Dewinter, Yahudilerin, "Avrupa´da İslam´ın yayılmasını engellemek isteyen tek partiye oy vermelerinden daha doğal ne olabilir." demişti. "Cezayir veya Mısır Yahudiler için ne kadar tehlikeli ise, Avrupa´da aynı şekilde Yahudiler için çok tehlikeli olmaya başladı" iddiasında bulunan Dewinter, Avrupa Birliği´ni radikallere imkan sağlamakla suçlamıştı. Bu açıklamanın ardından Belçika´da Flaman kültürler arası gençlik platformu Kif Kif ile Valon bölgesinden Marz hareketi, Dewinter hakkında İslam´ı tehdit olarak gördükleri için suç duyurusunda bulunmuştu.

Vlaams Belang´in önceki partisi Vlaams Blok, 6 yıl önce seçimleri kazanmasına rağmen ırkçı olduğu için mahkeme kararı ile dağıtılmıştı.

(CHA)

mardi, octobre 03, 2006

Zeytin ağacı Brüksel´de çiçek açacak mı?


Zeytin ağacı Brüksel´de çiçek açacak mı?
Belediye seçimleri özellikle bölgesel güç dengelerine göre analiz edilecek. Bu seçimlerin Brüksel´deki federal hükümet üzerinde pek etkili olacağı sanılmıyor. İki dilli listelerin geri dönüşünün 2007 perspektifinde etkisiz kalacağa benzemiyor. Brüksel bölgesinde, belediye seçimleri federal ölçekten çok bölgesel ölçekte önem arzediyor… Tabii ki, iki federal bakan belediye başkanlığı kuşağınına ulaşma gayretindeler : Çiçeği burnunda Schaerbeek´li Laurette Onkelinx Bernard Clerfayt´a karşı mücadele ederken, Armand De Decker prens de Lobkowicz´in başlattığı bölünmeye rağmen Uccle´ün hâlâ liberal bir kale olduğunu hatırlatmaya çabalıyor. Etterbeek´te, Devlet Bakanı Gisèle Mandaila ise daha alçaktan uçuyor : Onun gayesi belediye başkanı De Wolf´un listesinde FDF varlığına destek olmak. Yani kısacası Pazar akşamı yapılacak değerlendirmede bölgenin siyasal durumu incelemeye alınacak. 2004 Haziran ayında, "laik" çoğunluk yerini özellikle Brüksel-Merkez, İxelles ve Molenbeek olmak üzere daha önceki belediye seçim sonuçlarının haberini kısmen verdiği zeytin ağacına bırakmıştı. Aksi kanıtlanmadığı sürece, 2000 Ekim ayı koalisyon ortaklarının aynı şeyi yineleyecekleri kesindir. Hattâ daha da ileri giderek buna benzer yeni iktidarlar kurmak isteyeceklerdir : Örneğin Schaerbeek´te PS iktidarda olmasına rağmen bir muhalefet partisi gibi kampanya yürütmektedir. Zira Laurette Onkelinx´in Ecolo ve CDH ile koalisyon kurarak en büyük parti olan MR´i muhalefette bırakmayı düşündüğü fısıldanmaktadır. Bütün siyasi partiler kapılarını yabancı kökenli Brüksellilere açmış olsalar da, bu alanda sosyalist parti açık ara hepsinin önünde. Çünkü 2004 Haziran ayında yeni Belçikalıların seçilmesiyle ortaya çıkan kazançlı durumun 8 Ekim tarihinde tekerrür edeceğini umut ediyor. CDH partisi de büyük oranda aynı telden çalarak bu sayede (ortanın) solunu kaçınılmaz bir şekilde güçlendirdiğine inanıyor. Ve bu durumun parti için kârlı olacağını umuyorlar. Gözler öncelikle Brüksel-Merkez belediyesine çevrilecek : Çünkü Woluwe-Saint-Pierre´de liberal partinin etkisini azaltmayı başaramayan parti başkanı Joëlle Milquet burada büyük oynuyor. Onun alacağı bireysel sonuç kadar iki kurmayı olan Bertin Mampaka ile Kamboçya´dan dönen Georges Dallemagne arasındaki düello ilgi ile izlenecek. Mizahi durum : Bu kişi "Indigènes" filminin çıkışı münasebetiyle Kongolu…gazilere yardım önerisi ile dikkatleri çekti. Başka bir merak konusu da Benoît Cerexhe´in Woluwe-Saint-Pierre´de alacağı sonuç. Başarılı olursa görev alması muhtemelmiş. Ecolo tarafı ise geçen seçimde kazandığı belediye başkanlıklarını muhafaza ederek 1999´un renklerine tekrar kavuşmayı umuyor. Maingain´in hesapları Bu seçim özellikle Reformcu Hareket MR açısından çok önemli. Ve özellikle de içinde barındırdığı bileşkesi FDF açısından. Zira, istemiş olsa 19 belediyenin tamamında birleşik olarak katılabilecek oan Olivier Maingain daha sivri bir frankofon profiline bürünme riskine girdi ve kendisine göre Flaman adaylara çok fazla açılan liberal listelere destek vermeyi reddetti. Bu kapsamda Koekelberg´te gücünü bölerek tarihi bir FDF´li olan Jean-Pierre Cornelissen gibi bir kimsenin (eski ?) başkanı tarafından desteklenen bir listeye karşı mücadele etmesine sebep oldu. Olivier Maingain´in kendisi ise Woluwe-Saint-Lambert´de eski dostu Danielle Caron´la çarpışacak. Flamanlar ise olağanüstü değişiklikler beklememekle birlikte bütün Brüksellilerin birleştiricisi gibi lanse edilen VLD´li bakan Guy Verhengel´in Evere´de gerçekleştirceği şahsi skoru merakla bekliyorlar. Fakat bir bilmecemiz var : Aşırı sağın skoru ne olacak? Tanınmış adaylardan yoksun olan aşırı sağ birkaç belediyede yerleşmeyi başardı, fakat belediye meclislerinde bir varlık gösteremedi.
Kaynak:http://www.belexpresse.be

Belçika Adalet Bakanı Onkelınx Tarkan´la Coştu


Belçika Adalet Bakanı Onkelınx Tarkan´la Coştu
Belçika´da 9 Ekim´de Yapılacak Yerel Seçimlerde Türklerin Yoğun Olarak Yaşadığı Schaerbeek Belediyesinden Adaylığını Koyan Belçika Adalet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Laurette Onkelinx´in Türk Toplumuna Yönelik Ziyaretleri Sürüyor.
Belçika´da 9 Ekim´de yapılacak yerel seçimlerde Türklerin yoğun olarak yaşadığı Schaerbeek belediyesinden adaylığını koyan Belçika Adalet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Laurette Onkelinx´in Türk toplumuna yönelik ziyaretleri sürüyor. Geçtiğimiz hafta Türk esnafları gezen, Türk ailelerine konuk olan ve Türklerle birlikte halay çeken Onkelinx, bu kez de Schaerbeek Belediyesi tarafından düzenlenen gecede Tarkan´ın şarkıları eşliğinde uzun süre dans etti. Türk mahallesi olarak da bilinen Schaerbeek Belediyesi´nin her yıl geleneksel olarak düzenlediği geceye katılan Onkelinx Türk davetlilerle uzun süre sohbet etti. Bakan Onkelinx´in ilgisinden memnun olan Türkler, Schaerbeek Belediye Başkanı Bernart Clerfayt´a da sıkıntılarını anlatma fırsatı buldu. DHA`ya konuşan Clerfayt, kaynaşmak için böyle bir gece düzenlediklerini belirterek, ¨Biz her yıl belediye binasında bu geceyi düzenliyoruz, amaç tanışmak ve kaynaşmak. Buradan bütün Türklerin Ramazanlarını da kutluyorum¨ dedi. Geceye katılan Türk vatandaşlarından Gülsüm Topgüme ¨Geceyi çok beğendim mükemmeldi ve Adalet Bakanı`nın Tarkan`ın parçasıyla dans etmesi harika oldu¨ dedi. Sadık Köksal ise ¨Schaerbeek belediyesince bu gece geleneksel olarak düzenleniyor. Bu defa Ramazan´a denk geldi. Yine de 500 kişi katıldı. Şimdiden herkesin Ramazan bayramını kutluyorum¨ dedi.

Kaynak:http://www.belexpresse.be/go.php?go=20304f7&do=details&return=last_news&pg=1

dimanche, octobre 01, 2006

Fransa´nın yasa müsveddesi..


Fransa´nın yasa müsveddesi..

"Ermeni soykırımı" iddialarını kabul etmeyenlere 1yıldan beş yıla kadar hapis ve 45 bin Euro para cezası verilmesini öngören tasarı, 12 Ekim´de yeniden Fransa Parlamentosu´nda görüşülecek. Fransa Parlamentosu, 2001 yılında kabul edilen bir yasayla bu konuyla ilgili tarihi gerçekleri çarpıtılmış ve sözde Ermeni soykırımı resmen tanımıştı. Şimdi bir adım ileri giderek, soykırım iddialarını tartışmanın, doğru olmadığını savunmanın cezalandırılmasını öngörüyor. Tarihi gerçekleri ve bilimi dikkate almayan, fikir ve ifade özgürlüğünü hiçe sayan bu faşizan yasa müsveddesi, Fransız Parlamentosu´nda 18 Mayıs tarihli oturumda da gündeme gelmiş, ancak gerek Türkiye´den gerekse Fransız iş dünyasından gelen tepkiler üzerine "zaman yetersizliği" gerekçesiyle oylanması ertelenmişti. Şimdi 12 Ekim´de de benzeri bir gelişme olabilir mi? Fransa´da 2007 yılında hem Cumhurbaşkanlığı, hem de parlamento seçimleri var. Ülkelerindeki Ermeni lobisini gücünün çok abartılı biçimde algılayan Fransız politikacılarının bu kez yasa müsveddesini ertelemesi beklenmiyor. Peki, Fransa Cumhurbaşkanı Chirac ne yapar? Türkiye ile ilişkilerin bozulmasından yana olmasa da, o da Ermenistan gezisinde, bu müsveddeyi engellemek yerine sahipleneceğini belli etti. Hatta daha da ileriye giderek, AB´ye girebilmek için Türkiye´nin Osmanlı İmparatorluğu tarafından gerçekleştirilen Ermeni soykırımını kabul etmesi gerektiğini savundu. * * * Bu durumda ne yapmalıyız? Ne yapabiliriz? Hiç kuşkusuz, sonuç alamayacak olsak da, olaylara seyirci kalamayız. Görmeyen, duymayan, konuşmayan üç maymun rolünü oynayarak bu sorunla baş edemeyiz. Yasa müsveddesi kabul edilirse, Fransa Ermeni soykırımının asılsızlığını sergilemeyi yasaklayan ve cezalandıran ilk ülke olmayacaktır. Benzeri ırkçı nefret yasaları daha önce, aralarında uygar ve özgürlükçü görünümlü İsviçre ve Kanada´nın da olduğu başka ülkelerde de kabul edilmişti. Ancak Fransa´nın bu ülkeler kervanına katılması özellikle önemlidir. Bu, sözde Ermeni soykırımı iddialarının Avrupa genelinde yayılmasını ve Türklüğe karşı bir tür ırkçı nefret dalgasına dönüşmesini hızlandıracaktır. Elbette, Türkiye´nin Cumhurbaşkanlığı, TBMM ve hükümet düzeyinde yapılacakları vardır. Ancak bu ve benzeri resmi diplomatik girişimlerle yetinmek doğru değildir. İş alemi, basını ve sivil toplum kuruluşları olarak bir araya gelinmeli, Türk ulusu hep birlikte ayağa kalkmalıdır. Yaşadıkları ülkenin yurttaşlığına geçmiş olsalar da, yurt dışındaki soydaşlarımız de, sadece Fransa´da değil, artık dünya genelinde "biz de varız" diyebilmelidir. Avrupa basınında, fikir ve ifade özgürlüğünün suçlanamayacağını, tarihin çarpıtılarak güncel politika haline getirilemeyeceğini anlatan kampanyalar düzenlenmelidir. Bir süre önce, tarihin önyargılarla açıklanamayacağını dile getiren Fransız bilim adamları ve aydınları, Avrupa´da benzeri görüşte olanlarla birlikte yeniden harekete geçirilebilmelidir. * * * Varsayalım ki, gereken her şey yapıldı ama sonuç alınamadı. Fransız Parlamentosu özgürlükleri ve tarihi gerçekleri katletti.. Ne olacak? Türkiye bu durumda da çaresiz değildir.. Türkiye, bütün bu ülkelere karşı toplu bir diplomatik atak geliştirebilir. Örneğin, Ermeni soykırımı yalancısı ülkelerdeki Türk Büyükelçileri hep birlikte "Ermeni soykırımı yalandır.. Yaşanan olaylar, Ermenilerin isyanı ve işgal devletlerinin yanında yer almasıyla tetiklenen bir savaş trajedisidir" açıklaması yapsalar ne olur? Herhalde büyükelçilerimiz tutuklanacak ya da yargılanacak değildir. Tarihin çarpıtılmasına karşı çıktıkları, gerçekleri dile getirdikleri için, en çok "istenmeyen adam" ilan edilebilirler. Bu durumda da Türkiye, aynı karşılığı verip bu ülkelerle diplomatik ilişkilerini Büyükelçi düzeyinin altına düşürebilir. Ötesinde, soykırım yalancılığında ısrar eden ülkelerin şirketlerin Türkiye´deki ihalelerden dışlanmaları da gerekir. Böylece bilinir ki, bir ülkenin parlamentosu hiç üstüne vazife olmadığı halde soykırım yalancılığına soyunur ve bu yanlışından dönmezse, o ülkenin şirketleri Türkiye´deki iş pastasından pay alamazlar. Pay almak istiyorlarsa, ülkelerindeki neo-faşist Türkiye düşmanlığına karşı mücadele etmeleri gerekir. "Bu kadarı da fazla. Türkiye bütün dünyayı karşısına mı alacak, yalnız kalır" diye korkanlar olabilir. Ancak, korkunun ecele faydası yoktur. Türkiye, Ermeni soykırımı yalanına tepki göstermeyince kendisi için dost biriktirmiyor. Tam aksine, ırkçı nefretin daha da gelişmesini, yayılmasını cesaretlendiriyor. Saldırılar arttıkça da yalnızlaşıyor. Bu olumsuzluğun aşılabilmesi için, Türkiye´nin devleti ve ulusuyla kendisine sahip çıkması kaçınılmazdır.
Uluç Gürkan
http://fr.f266.mail.yahoo.com/ym/Compose?To=ulucgurkan@ulucgurkan.net
 
www.sitemerkezi.net iYiSite.NeT Türkiye'nin En iYi Siteleri Site Ekle référencement marketing et
Hitinizi artirin Melinet WEB Design